Temel İngilizce Cümle Örnekleri 1

Bu yazıda sizlerle bilişim sektörünün temel öneme sahip dillerinden olan “İngilizce” ile ilgili basit ve hayat kurtarıcı cümle yapılarına örnekler paylaşacağım. Bu örnekler sayesinde ingilizce cümleler temel olarak aklınızda kalacaktır. Geliştirmesi ve türetmesi sizde. Kolay gelsin :)

Greetings (Selamlaşmalar)

HELLO 

Hello! (Merhaba)
Hi! (Selam)
Hey! (Hey!)
Hi there! (Merhaba)
Hello there! (Merhaba)
Good morning! (Günaydın)
Good afternoon! (Tünaydın)
Good evening! (İyi akşamlar)
Good night! (İyi geceler)
 
HOW ARE YOU? 

How are you? (Nasılsın?)
How are you doing? (Nasılsın?)
How is it going? (Nasıl gidiyor?)
How are things? (Durumlar nasıl?)
What’s new? (Ne haber?)
What’s up? (Ne var ne yok?)
What’s going on? (Neler yapıyorsun?)
Where have you been? (Nerelerdesin?)
Where have you been hiding yourself? (Nerelerde gizleniyordun?)
Are you doing OK? (İyi misin?)
How are you feeling? (Kendini nasıl hissediyorsun?)
How’s the world treating you? (Hayatla aran nasıl?)
How’s business? (İşler nasıl?)
What’s happening? (Hayatında ne olup bitiyor?)
How’s everything (Vaziyet nasıl?)
 
I’M FINE 

Thanks, I am fine (Sağol, iyiyim)
Fine (İyiyim)
Great! (Harika)
All right (Fena değil)
I am OK (İyiyim)
Cool! (Bomba gibiyim)
I am cool! (Harikayım)
Could be better (Daha iyi olabilirdi)
Not bad (Fena değil)
So so (Eh, şöyle böyle)
Not so great (O kadar da iyi değil)
Not so hot (Pek iyi sayılmaz)
I’ve been better (Daha iyiydim)
I’ve running around (Koşturup duruyoruz)
Keeping busy (Uğraşıp duruyoruz)
No complaints (Bir şikayetim yok Allaha şükür)
Same as usual (Her zamanki gibi)
I’ve seen better days (Daha iyi günlerimiz de oldu)
I’m snowed under (Çok yoğunum)
Not a moment to spare (Boşa harcayacak bir dakikam yok)
No time to breathe (Nefes almaya vaktim yok)
There aren’t enough hours in a day (Yirmidört saat yetmiyor)
 
GOOD-BYE 

Good-bye (Görüşürüz / Allaha ısmarladık)
Good day (İyi günler)
Good evening (İyi akşamlar)
Good night (İyi geceler)
Good-bye until later (Bir dahaki sefere kadar hoşçakal)
See you (Görüşürüz)
See you soon (Yakında görüşürüz)
See you later (Sonra görüşürüz)
I’ll see you real soon (Çok yakında görüşürüz)
I’ll catch you later (Seninle sonra görüşürüz)
See you tomorrow (Yakın görüşürüz)
See you next time (Bir dahaki sefere görüşürüz)
Let’s get in touch (Görüşelim)
It was good to see you (Seni görmek güzeldi)
Don’t forget to call (Aramayı unutma)
Let’s write (Yazışalım)
I’ll be in tocuh (Temas halinde olacağım)

Introductions (Tanıştırmalar)

THIS IS JOHN 

This is my friend Jack (Bu arkadaşım John)
I’d like you to meet my friend John (Sizlere arkadaşım John’u tanıştırmak istiyorum)
Mary, this is Jack. Jack, Mary (Mary, bu Jack. Jack, bu Mary)
Let me introduce you my friend Michael (Size arkadaşım Michael’ı tanıştırıyım)
Have you met before? (Siz daha önce tanışmışmıydınız?)
Jack, do you know Mary? (Jack, Mary’yi tanıyor musun?
Do you know eachother? (Birbirinizi tanıyor musunuz?)
Mary, shake hands with the president (Mary, başkanla el sıkış)
Have you two been introduced? (Sizi tanıştırdılar mı?)
Jack, this is the man I was telling you about (Jack, bu sana bahsettiğim kişi)
Let me introduce you myself (Size kendimi tanıtıyım)
 
NICE TO MEET YOU 

Nice to meet you (Tanıştığımıza memnun oldum)
Good to meet you (Tanıştığımıza memnun oldum)
Nice meeting you (Sizinle tanışmak çok hoş)
It’s a great pleasure to meet you (Sizinle tanışmak büyük zevk)
Glad to meet you (Tanıştığımıza memnun oldum)
It’s a great pleasure to have finally met you (Sonunda sizinle tanışabilmek büyük zevk)
How nice to meet you (Sizinle tanışmak ne kadar güzel)
How do you do (Memnun oldum)
A pleasure (Sizinle tanışmak bana zevk verdi)

Food and Drink (Yiyecek-İçecek)

MAY I HELP YOU?  

Would you like smoking or nonsmoking? (Sigaralı bölüm mü sigarasız bölüm mü?)
How many in your party? (Kaç kişisiniz?)
Do you have a reservation? (Rezevasyon yapmışmıydınız?)
I’ll have a table ready in two minutes (İki dakika içinde masanızı hazırlıyorum)
Would you like to see the menu? (Menüyü görmek istermiydiniz?)
Are you ready to order? (Sipariş için hazırmısınız?)
Let me tell you our specials today (Bugünkü spesiyallerimizi söyleyeyim)
May I take your order, please? (Sipariş alabilir miyim?)
What will it be? (Ne alırdınız?)
Can I get you something to drink with that? (Yanında içecek birşey istermiydiniz?)
Would you care for a dessert? (Tatlı istermisiniz?)
Is there anything I can get for you? (Yardımcı olabileceğim birşey var mı?)
Let me show you the dessert tray? (Size tatlı tepsisini göstereyim)
For here or to go? (Burada mı, paket mi?)
Here or take away? (Burada mı, paket mi?)
Do you want that to go? (Paket mi istiyorsunuz?)
Here you go (Buyurun)
Here is your order (Siparişiniz hazır)
Thank you and come again (Teşekkürler, tekrar bekleriz)
Would you like to start with a coctail? (Bir kokteylle başlamak istermiydiniz?)
Would you like coffee? (Kahve ister misiniz?)
Cream or sugar? (Krema, şeker?)
I am sorry we are out of that (Kusura bakmayın, ondan kalmadı)
Sorry, it’s all gone (Özür dilerim, hepsi bitti)
How would you like that prepared? (Nasıl hazırlamamı istersiniz?)
Do you need any napkins? (Peçete ister misiniz?)
Would you like some salt and pepper? (Biraz tuz ve biber istermiydiniz?)
 
       
MAY I SEE THE MENU? 

A table for two, please (İki kişilik bir masa lütfen)
I’d like a non-smoking table for four (Sigara içilmeyen bölümden dört kişilik bir masa lüften)
I have a reservation (Rezervasyon yaptırmıştık)
Do you have a non-smoking section? (Sigara içilmeyen bölümünüz var mı?)
Another party will be sitting here? (Buraya bir grup daha gelecek)
Excuse me, can you come here for a second? (Afedersiniz, bir saniye bakar mısınız?)(
Could I see menu please? (Menüyü görebilir miyim lütfen?)
We haven’t decided what to order yet (Henüz ne sipariş edeceğimize karar vermedik)
We need more minutes to decide (Karar vermek için birkaç dakikaya ihtiyacımız var)
We’re ready to order (Sipariş verebiliriz)
Can you take our orders, please? (Sipariş alabilir misiniz lütfen?)
What are the specials? (Spesiyaliteler neler?)
What would you suggest? (Ne yememizi önerirsiniz?)
What’s the soup of the day? (Günün çorbası ne?)
Do you have vegetariam dishes? (Vejeteryan yemekleriniz var mı?)
May I have a burger and fries? ( Hamburger ve patates kızartması alabilir miyim?)
Give me a hot dog with the works  (Herşeyi yanında bir sosisli lütfen)
I’ll have a burger with everything (Herşeyi yanında bir hamburger)
Can I have a small soda, please? (Bir ufak soda alabilir miyim lütfen?)
No ketchup (Ketçap olmasın)
No onions (Soğan koymayın)
Go easy on the onions (Soğanı fazla koymayın)
Take it easy on the ketchup (Ketçapı fazla olmasın)
To go please (Paket olsun, lütfen)
For here, please (Burada yiyeceğim)
I’ll eat it here (Burada yiyeceğim)
I’d like an espresso (Bir espresso istiyorum)
I’d like a mineral water (Bir maden suyu istiyorum)
Just coffee for the moment (Şimdilik bir tane kahve)
Can you get me a glass of water? (Bir bardak su getirebilir misiniz?)
What kind of dressings do you have? (Ne tür soslarınız var?)
I’d like my steak well done (Bifteğimi çok pişmiş istiyorum)
I’d like my steak rare (Biftek az pişmiş olsun)
I’d like my steak medium (Biftek orta pişsin)
Can I get it rare? (Az pişmiş olabilir mi?
Could I have some more bread, please? (Biraz daha ekmek alabilir miyim lütfen?)
This meat is too fatty (Bu et çok yağlı)
The meat is too tough (Et çok sert)
This meal isn’t fresh (Bu yemek taze değil)
This soup is cold (Bu çorba soğuk)
Could I speak to the manager, please? (Yöneticiyle görüşebilir miyim?)
I couldn’t eat this. Could you wrap it, please? (Bunu yiyemedim. Paket yaparmısınız lüften?)
I’d like to take the rest (Geri kalanını götürmek istiyorum)
Could I have the bill, please? (Hesabı alabilir miyim?)
Check, please? (Hesap, lütfen)
Seperate checks, please? (Hesabı ayrı alın)
All together (Hepsini birlikte alın)
Do I pay you or the cashier? (Size mi ödeyeceğiz, kasaya mı?)
May I have a receipt, please? (Fiş alabilir miyim lütfen?)
There seems to be a mistake (Bir yanlışlık var gibi gözüküyor)
Does this include the tip? (Bunun içinde bahşiş dahil mi?)
Keep the change (Üstü kalsın)
Is there somewhere we could wash our hands? (Ellerimizi yıkayabileceğimiz bir yer var mı acaba?)
 
I AM HUNGRY 

I’m hungry (Ben açım)
I’m starving (Açlıktan ölüyorum)
I’m so hungry that I could eat a horse (Öyle açım ki bir atı yiyebilirim)
I’m dying of hunger (Açlıktan ölüyorum)
I’m famished (Karnım zil çalıyor)
When do we eat? (Ne zaman yiyoruz?)
What’s for supper? (Yemekte neler var?)
What are we having? (Ne yiyoruz?)
Dinner is ready (Akşam yemeği hazır)
It’s time to eat (Yemek zamanı)
Shall we say grace? (Dua edelim mi?)
Could you pass me the salt please? (Tuzu uzatabilir misin, lütfen?)
Would you care for some cheese? (Biraz peynir ister misin?)
Could I have seconds, please? (Biraz daha alabilir miyim?)

Making Friends (Arkadaşlık Kurma)

MY BEST FRIEND 

We’re like brothers. (Kardeş gibiyiz.)
He’s my closest friend. (O benim en yakın arkadaşım.)
She’s my best friend. (O benim en iyi arkadaşım.)
She’s like a sister to me. (O benim bacım gibidir.)
We’re the closest friend. (En yakın arkadaşlarız.)
We’re pretty tight. (Oldukça yakınız.)
He’s a dear friendb. (O değerli bir arkadaştır.)
What a character! (Ne tip ama!)
Ahmet is one of a kind. (Ahmet türünün tek örneğidir.)
We’re cut from the same cloth. (Aynı hamurdan yoğrulmuşuz.)
We’re like two peas in a pod. (Tıpatıp birbirimize benzeriz.)
 
 MAY I JOIN YOU? 

May I join you? (Size katılabilir miyim?)
Mind if I join you? (Size katılmamda bir sakınca var mı?)
Care to join us? (Bize katılmak ister misin?)
Is this seat taken? (Bu sandalye boş mu?)
Could I buy you a drink? (Size bir içki alıyım mı?)
What are you drinking? (Ne içersiniz?)
Would you like to dance? (Dans edermisiniz?)
Could I have the next dance? ( Bir sonraki dansı bana lütfeder misiniz?)
What’s your sign? (Burcunuz nedir?)
Do you come here often? (Buraya sık sık gelir misiniz?)
Do you have a light? (Ateşiniz var mı?)
Need a lift? (Sizi arabayla bırakayım mı?)
Are you going my way? (Yolumuz aynı mı?)
Going my way?  (Yolumuz aynı mı?)
Where have you been all my life? (Şimdiye kadar nerelerdeydiniz?)

Shopping (Alışveriş)

WELCOME, MAY I HELP YOU? 

May I help you? (Yardımcı olabilir miyim?)
Can I help you find something? (Birşey bulmanıza yardım edebilir miyim?)
Can I show you with something? (Size birşey gösterebilir miyim?)
Are you being helped? (Size bakan var mı?)
Is there anything I can help you with? (Yardımcı olabileceğim bir konu var mı?)
If you need me, I’ll be around (Bana ihtiyacınız olursa, ben civardayım)
If I can help you, just let me know (Eğer yardım gerekirse haberim olsun)
What are you interested in? (Ne bakmıştınız?)
Are you looking for something in particular? (Belirli birşey mi arıyorsunuz?)
Do you have something specific in mind? (Aklınızda özel birşey var mı?)
What size do you need? (Kaç beden istiyorsunuz?)
Do you know what size you are? (Bedeninizi biliyor musunuz?)
That’s on sale this week? (O bu hafta indirimde)
I’ve got just your size (Tam sizin bedeninize uygun birşeyimiz var)
Can I suggest this? (Size bunu önerebilir miyim?)
Do you need anything to go with that? (Bununla gidecek birşey ister misiniz?)
That looks nice on you (Üzerinizde güzel durdu)
That looks great on you (Üzerinizde harika durdu)
That’s your colour (Tam sizin renginiz)
This is you (Sizi çok açtı)
How would you like to pay for this? (Bunu nasıl ödemek isterdiniz?)
Will that be cash or credit? (Nakit mi, kredi kartı mı?)
We don’t have that in your size (Bunun size göre olan bedeni yok)
Whe don’t have it in that colour (Bu renkte yok)
 
WHEN ARE YOU OPEN? 

When are you open? (Ne zaman açıksınız?)
When do you open? (Ne zaman açıyorsunuz?)
What are your hours? (Çalışma saatleriniz nelerdir?)
I’m looking for something for my father (Babam için birşey bakıyordum)
It’s a gift (Hediye olacak)
I don’t know his size (Bedenimi bilmiyorum)
Can you measure me? (Bedenimi ölçebilir misiniz?)
Thank you, I’m just looking (Sağolun, sadece bakıyorum)
I’m just browsing (Sadece bir göz gezdiriyorum)
I can’t make up my mind (Kafamı toparlayamıyorum)
Do you have this shirt in yellow? (Bu tişörtün sarısı var mı?)
Do you have these shoes in suede? (Bu ayakkabının süeti var mı?)
Have you got something less expensive? (Daha uzuz birşeyiniz var mı?)
It it on sale? (Bu indirimde mi?)
Do you have a t-shirt to match this? (Buna uyacak bir tişörtünüz var mı?)
Where is the fitting room? (Elbise değiştirme kabini nerede?)
I’d like to try this on (Bunu denemek istiyorum)
It’s too tight (Bu çok dar)
It’s too loose (Bu çok geniş)
It’s a little bit expensive (Bu biraz pahalı)
It’s a little pricey (Bu biraz tuzlu)
Can you hold it for me? (Bunu benim için saklayabilir misiniz?)
Can I get it gift-wrapped? (Hediye paketi yapabilir misiniz?)
Would you please gift-wrap that? (Lütfen hediye paketi yapabilir misiniz?)
How much is it? (Kaç lira?)
How much does it cost? (Fiyatı ne kadar?)

Kaynak

Rate this post